Fiziksel dünyadaki sınırları kolay görürüz. Eğer bir mülkümüz varsa sınırlarımızı belirleyen duvarlar vardır. Çitler, tabelalar, hepsi fiziksel bir sınırı temsil eder ve aynı mesajı verir: “Burada benim mülküm başlıyor.” Fiziksel sınırlar aynı zamanda mülk sahibinin sahip olduğu mülki sınırlara işaret eder. Eğer mülkün sahibi sizseniz ve mülkünüzün sınırlarıyla ilgili bir sıkıntınız varsa Adliye Sarayı’nın ilgili birimine gider ve gerekeni yaparsınız. Mülkün sahibi, yasal olarak o mülkte olan bitenden sorumludur. Mülk sahibi olmayanlar ise herhangi bir sorumluluk taşımazlar. Ruh dünyasında yani manevi alemimizde ise sınırlar, fiziksel ortamdakiler kadar görünür değildir. Ancak fiziksel ortamdaki sınırlar kadar gerçektir, sadece bunları görmek daha zordur.
Diyelim ki biri size “Bu mülkü özenle koruman gerekiyor, burada olan bitenden seni sorumlu tutacağım.” dedi ancak bahsettiği mülkün sınırlarının nerede başlayıp, nerede bittiğini hiç söylemedi. Her şey ne kadar karmaşık bir hale gelirdi, öyle değil mi? Dahası, o mülkü nasıl koruyacağınızdan da hiç bahsetmemiş olsa, mülkü korumak karışık olmaktan öte tehlikeli bir hal alırdı.
İşte duygusal ve manevi dünyamızda olanlarda da benzer bir durum söz konusudur. Kendi içimizde yaşadığımız bir dünya mevcuttur ve bu dünyada bizi “biz” yapan şeylerden kendimiz sorumluyuz.
Sınırlar kendimizi tanımlar. “Kim olduğumuzu ve kim olmadığımızı” belirler. Sınırlar, bana ait olanın nerede başladığını ve nerede bittiğini” ve benzer bir şekilde, bir başkasının nerede başladığını görmemi sağlar. Bu da bana “sahip olma” hissini verir. Neye sahip olduğumu ve nelerden sorumlu olduğumu bilmek özgür olmamı sağlar.
Sınırlar, ilgilenmek zorunda olduğumuz şeyin tam olarak ne olduğunu tanımlamamıza yardımcı olur. Sınırlar nelerden sorumlu olduğumuzu bize gösterir ve aynı zamanda nelerin mülkümüze dâhil olduğunu, nelerin dâhil olmadığını gösterir. Böylelikle nelerden sorumlu olduğumuzu ve nelerden sorumlu olmadığımızı da tanımlamamızı sağlar. Bu sınırları bildiğimizde vaktimizi ve enerjimizi gereksiz yerlerde harcamayız.
Bizler hayatımızda olan kişilerin verdiği kararların ve sergilediği davranışların hiçbir zaman birinci dereceden sorumlusu değiliz. Kimse bize “başkalarını kontrol etmemiz” gerektiğini, bunun bizim sorumluluğumuz olduğunu söylemez ancak buna rağmen sıklıkla başkalarını kontrol etmek için vaktimizin ve enerjimizin çoğunu harcarız.